Atatürk'ün Bilime Verdiği Önem
Atatürk’ün en önemli özelliklerinden biri bilimsel ve akılcı düşünceyi her alanda egemen kılma isteğidir. Ona göre bilimsel düşünceden uzaklaşmak bir toplumun yok olma sebeplerinin başında gelir. Bu nedenle destansı bir mücadele verilerek kazanılmış bir zaferin bilimsel gelişmişlikle de taçlandırılması gerekir. Bu konuda “Hiçbir tutarlı kanıta dayanmayan birtakım geleneklerin, inanışların korunmasında ısrar eden milletlerin ilerlemesi çok güç olur, belki de hiç olmaz.” diyerek bir toplumun aydınlanması ve gelişiminde akılcı düşüncenin önemini vurgulamıştır.
Cumhuriyetin ilk yıllarında her türlü yokluk ve imkânsızlığa rağmen yurt dışına öğrenci gönderilir. Amaç, bilimsel ve teknolojik gelişmenin bu öğrenciler sayesinde ülkemize taşınmasıdır. Atatürk onlara gönderdiği telgrafta: “Sizi bir kıvılcım olarak gönderiyorum; alevler olarak geri dönmelisiniz.’’ demiştir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye’de bilimsel çalışmaların başlamasına da öncülük etmiştir. 1925 yılında Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yüksekokulu Ankara Hukuk Mektebi, 1933’te İstanbul Üniversitesi, 1936’da Ankara Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 1935’te Etibank, Maden Tetkik Arama Enstitüsü, Yüksek Ziraat Enstitüsünün kurulması bu çalışmaların sadece birkaçıdır.
Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 27 Ekim 1922 yılında Bursa’da yapmış olduğu bir toplantıda “Milletimizin siyasi, sosyal hayatında, milletimizin düşünce eğitiminde de rehberimiz ilim ve fen olacaktır. Okul sayesinde, okulun vereceği ilim ve fen sayesindedir ki Türk milleti, Türk sanatı, Türk ekonomisi, Türk şiiri ve edebiyatı bütün güzellikleriyle gelişir.” demesi bilimsel eğitime verdiği önemin göstergesidir.